Misak-ı Milli 100’üncü Yılı Milli Yemin, Ulusal Ant

Misak-ı Milli 100’üncü Yılı

Misak-ı Milli 100'üncü Yılı

Misak-ı Milli 100’üncü Yılı

Misak-ı Milli 100’üncü Yılı

28 Ocak 1920, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının belirlendiği “Misak-ı Milli” (Milli Yemin, Ulusal Ant)’nin kabul edilişinin 100’ncü yıldönümü.

Misak-ı Milli, tam bağımsız bir devlet kurmak üzere harekete geçmiş olan Türk Milleti’nin birlikte yaşamak üzere anlaştıkları şartları içeren bir sosyal mukaveledir. Misak-ı Milli, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşunda, kuruluşunda ve bağımsızlığında önemli rol oynayan tarihi bir olgudur.

Atatürk’ün çabaları ile toplanan ve Osmanlı Devleti’nin toparlanma uğraşını simgeleyen Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920’de son kez toplanmış ve Misak-ı Milli’yi 28 Ocak 1920’de oy birliği kabul etmiştir. Milli Mücadele döneminde ülke topraklarını milli sınır olarak belirleyen 6 madde içeren bir beyannameden oluşmuştur.

Misak-ı Milli kararları, 17 Şubat’ta Meclis’te kabul edilip dünyaya ilan edilmesi ile milli tarihe mal edilmiş ve 18 Temmuz 1920’de TBMM’de bağlılık yemini edilerek yinelenmiştir. Misak-ı Milli, Milli Mücadele’nin başlangıcında ortaya çıkmış ve önsözü olarak adlandırılmıştır.

Milli Mücadele’nin diplomatik belgesi

Misak-ı Milli Haritası

Misak-ı Milli Haritası

Milli Mücadele’nin diplomatik belgesini, dayanağını ve fiziki hedefini teşkil etmiş, hem önemli olayların sonucu hem de bir devrimin başlangıcı olmuştur. Milli Mücadele’nin hedefi, yöntemi ve planlarının ana hatlarını çizen Misak-ı Milli’nin temeli, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde benimsenen ilkelere dayalı Türk ulusunun birliği, yurdun bütünlüğü ve gelecekteki güvenliği ile ilgili gelişmesini amaçlayan kararları oluşturmuş ve milletin gerçekleştireceği yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin temeli atılmıştır.

I.Dünya Savaşı’nda üstünde türlü oyunlar oynanan, toprakları paylaşılan, bağımsızlığını kaybeden Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması’na rağmen işgaller devam etmiştir. İtilaf Devletleri, artık iyice zayıflamış olan imparatorluk üzerindeki gizli planlarını uygulamaya koymuştur.

Emperyalistlerin Ortadoğu Hayalleri

Dün olduğu gibi bugünde Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi, Boğazlar ve İstanbul egemenliği isteği; İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu hayalleri; İtalya ve Yunanistan’a vaat edilen Ege toprakları işgal devletlerinin sürekli gözlemi altında olmuştur. Yönetimde oluşan otorite boşluğu, dışarıdan müdahaleler, halkın içinde bulunduğu yoksulluk ve bitkinlik, sonun başlangıcının işaretini oluşturmuştur.

İzmir’in işgali ve diğer devletlerle yapılan görüşme sonuçlarının Osmanlı Devleti’nin aleyhine olması nedeniyle Anadolu halkının bağımsızlık hareketine destekleri artmıştır. Misak-ı Milli’nin hazırlanması için Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’ya gelişinin ertesi günü 28 Aralık 1919’da şehrin ileri gelenleri ile görüşmeler ve 1920 başlarında çeşitli toplantılar yapmıştır.

Bu toplantılar, Milli Mücadele’nin hazırlığı niteliğinde olan kararların belirlenmesi için oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Toplantılarda; “Wilson Prensiplerinin” Osmanlı Devleti için önerilen 12.Maddenin gerçekte Türkiye’nin durumu bakımından kabul edilebilir nitelikte olduğu belirtilmiş, benimsenmesi ve gerçekleştirilmesi gereken sınırların 30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması’ndaki sınırlar olduğu ifade edilmiştir.

Misak-ı Milli’ye giden süreç, Osmanlı Hükümeti’nin 11 Eylül 1919’da genel seçim kararı alması ile başlamıştır. Bu bağlamda, şehirlerde “Kuvayı Milliye” adı altında oluşturulan bağımsızlık hareketi içerisinde olan milletvekilleri, toplanacak meclis için seçilmiştir. Atatürk, Erzurum milletvekili seçilmiş, ancak toplantıya İstanbul’un İngilizlerin işgali altında bulunduğundan güvenlik nedeniyle katılmamıştır.

Toplantı öncesi bazı kararların alınması için seçilen milletvekilleri Aralık 1919 ve 3 Ocak 1920’den itibaren Ankara’ya gelerek Atatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri ile görüşmüş, kendilerine yapılması gereken hareket tarzları ve yöntemler anlatılmıştır.

Onlardan milli teşkilata ve millete dayanarak oluşturulacak, milletin kutsal gayelerini cesaretle dile getirecek ve mecliste direniş hareketlerini temsil edecek “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu” teşkil etmelerini ve Sivas Kongresi’nde kesinleşen “Misak-ı Milli” esaslarını savunmalarını ve kabul ettirmelerini, kendisinin Meclis Başkanlığına seçilmesi için teklif etmelerini istemiştir. Bildiri metni yapılan bu görüşmeler sonucunda kaleme alınarak son şekli verilmiştir.

Atatürk, Ocak 1920’nin başlarında Muallim Mektebinde Ankara’nın ileri gelenlerine yaptığı ilk konuşmada; “Milli teşkilatımızın izlediği gaye, vatanı parçalanmaktan ve milleti esaretten kurtarmaktır. Ama ondan sonra da pek mühim bir millet ve vatan vazifemiz vardır. İç işlerimizi ve hallerimizi ıslah ederek, medeni milletler arasında faal bir uzuv olabileceğimizi fiilen ispat etmek lazımdır.

Bu gayede muvaffak olmak için ise siyasi mesaiden ziyade, içtimai mesaiye ihtiyaç vardır. Efendiler ümit ederim ki, elverişli bir sulh elde edildikten sonra durumumuz, iyi idare edilirse, eski sınırlarımız içindeki vaziyetimizden daha iyi olur”. Misak-ı Milli hedefini belirlemiştir. 11 Ağustos 1921’de yazar Laurence Shaw Mocre ile yaptığı söyleşide; “Biz barış taraftarıyız. Biz hakkımızdan olandan fazlasını istemiyoruz. Yalnızca anavatanın düşman işgalinden kurtulmasını ve kendi kaderimizi tayin etmek hakkını istiyoruz, yani bağımsızlık istiyoruz.

Milli Misak, halkımızın hakkı olan bir belgedir ve halkımız bu belgede yazılı olan haklarını almak için and içmiştir”.sözü ile ezilmeyen ve yenilgiyi kabul etmeyen umutlu bir liderin uzak görüşlülüğü, uzun vadeli gelecek hesapları, stratejik seziş ve kararların işareti ve kararlılığı ortaya konmuştur.

Mebusan Meclisi Toplantısında Alınan Kararlar;

Maddeler

Madde 1– Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması‘nın imzalandığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerin (Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenliği altında) geleceğini, halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenecektir. Din, soy ve amaç birliği bakımından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen, soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun hiç bir nedenle birbirinden ayrılamayacak olan Ulusal sınırlar içindeki Türk vatanı bir bütündür ve kesinlikle parçalanamaz.

Madde 2– Halkı özgürlüğe kavuşunca, oylarıyla anavatana katılmış olan üç il (Elviye-i Selase dâhilinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum) için gerekirse yeniden halkın serbest oyuna başvurulmasına gidilecektir.

Madde 3– Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen Batı Trakya’nın hukuksal konumunun belirlenmesi de, halkının özgürce yapacağı oylamaya göre belirlenecektir. Yine, Arap topraklarının geleceği burada yaşayan halkın vereceği oylar ile belirlenecektir.

Madde 4– İslam Halifeliğinin, Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümetinin başkenti olan İstanbul kenti ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulması ile ilgili önlemler alınacaktır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın güvenliğinin sağlanması şartı ile Boğazların dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte öteki tüm devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerli olacaktır.

Madde 5– Ülkemizde yaşayan Hıristiyan ve diğer azınlıklara, komşu diğer ülkelerde Müslümanlara tanınan haklardan fazlası verilemeyecektir. Müslümanların kullandığı haklar ile bu azınlıkların hakları eşit hale getirilecektir.

Madde 6– Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak sağlamak amacıyla mali, idari ve siyasi yönden milli ve ekonomik gelişmemizi engelleyen sınırlamalar (Kapitülasyonlar) kesinlikle kabul edilemeyecektir. Çünkü: ‘‘Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımızın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir”. Tam bağımsız bir devlet hedeflenmiştir. Askeri, ekonomik ve siyasi bağımsızlıktan ödün verilmeyeceği belirtilmiştir.

Misak-ı Milli, Mondros’a bir tepki

Misak-ı Milli, Mondros’a bir tepki ve bu ateşkes hükümlerinin zorla imzalatılmış olmasına karşın kabul edilmediğinin ilanı olmuştur. Kabul edilen 6 maddelik beyanname, Milli Mücadele’nin iç ve dış ilkelerini kapsamıştır. İşgalin ve yabancı boyunduruğunun kabul edilmeyeceğini göstermiştir.

Uzun süredir egemen olan ümmetçilik anlayışının yerini ulusçuluk anlayışı almıştır. Yıllardır büyük bir sorun olan kapitülasyonlara Millet Meclisi ilk kez büyük ve sert bir tepki göstermiştir. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan “Milli sınırlar içerisinde vatan parçalanamaz bir bütündür” kararı ile Türk vatanın sınırları çizilmiş ve Milli Mücadele’nin ana ruhu oluşturulmuştur.

Türk dış politikasının hedefleri belirlenmiş, devletin bağımsızlığı, milletin geleceği ve devamlı bir barışın sağlanması için yapılabilecek en son fedakârlıklar tespit edilmiştir. Londra Konferansı’nda ilk defa dünyaya duyurulan bu bildiri ile Türkiye Cumhuriyeti ve bağımsızlığı diğer ülkeler tarafından tanınmış ve kabul edilmiştir.

Türkiye’nin Sınırları

Atatürk, yayılma değil savunma siyasetiyle; “I.Dünya Harbi’nin sonuçları, devletimizin bir takım fedakârlığa katlanmasını zorunlu kılıyor. Buna göre devlet için millî, yeni bir sınır kabul ettik. Mütareke imzalandığı gün ordularımız fiilen bu hatta hâkim bulunuyordu. Bu sınır, İskenderun Körfezi güneyinden Antakya’dan Halep ile Katma İstasyonu arasında Cerablus Köprüsü güneyinde Fırat Nehri’ne kavuşur. Oradan Deyr-i Zor’a iner; Daha sonra doğuya kıvrılarak Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi içine alır.” yeni sınırların ancak bu şartlarda çizilebileceğini belirtmiştir.

Yazının Devamı

PERPA HABERLERİ   

PERPA FAALİYETLER   

PERPA DUYURULAR

PERPA ANA SAYFA  

PERPA İLETİŞİM

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın